Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 0 | 0 | |
EURO | 0 | 0 | |
II
HARAM VE MAHİYETİ
Haram:
Cenâb-ı Hakk tarafından yapılması yasaklanan fiillere denir. Yasaklama iki türlü yapılır:
a. Eğer yasaklama açık ve kesin bir üslupla veya kesin bir delille yapılmış ise adına haram denir.
b. Eğer yasaklama daha esnek ve yumuşak bir üslup veya daha zayıf bir delille yapılmış ise adına mekruh denir.
Bazı âlimler bir fiilin haram hükmünü alabilmesi için hem Kur’an âyetleri, mütevâtir ve meşhur sünnet gibi sübûtu kesin bir delilin, hem de bu delilin açık ifadesinin bulunmasını şart koşarlar.
Bu sebeple âhad hadislerle sabit olan veya dolaylı bir şekilde ifade edilen yasaklara “tahrimen mekruh” demişlerdir.
Tahrimen mekruh, vacibin karşıtıdır: Erkeklerin ipek giymesi, altın yüzük takmaları gibi. Tenzîhen Mekruh, mendûbun karşıtıdır.
Hanefîler genelde zannî delille sabit olan yasaklara “mekruh” demekle yetinmişlerdir.
* Bazı âlimler ise itikadî bakımından olmasa bile (çünkü itikadî konulardaki hüküm, mutlaka âyet ve mütevatir hadislerden veya sahih hadislerden çıkar) amelî bakımından zannî delilleri yeterli gördüğünden âhad hadislerle sabit olan yasakları da haram olarak adlandırmışlardır. [1]
HARAMIN ÇEŞİTLERİ
A. Bizzat Haram
Allah ve Rasülü’nün geçici bir sebep olmaksızın baştan itibaren ve temelden haram kıldığı fiildir.
Doğrudan haramlar genel olarak korunması zarûri olan beş şeyi zedeleyen ve onlara zarar veren fiil ve hareketlerdir.
İslam Dininin genel amacı beş temel esası korumaktır.
Bunlar:
Bunun için İslam’da:
* Can hürriyeti,
* Mal hürriyeti,
* Akıl (fikir-irade) hürriyeti,
* Nesil (aile kurma) hürriyeti,
* Din(inanç) hürriyeti esastır.
Kişinin bu vazgeçilmez haklarını korumak için devlet her türlü tedbiri almak mecburiyetindedir.
B. Dolaylı Haram
Aslında meşru ve serbest olduğu halde, haram kılınmasını gerekli kılan geçici veya vasıta olan bir durum nedeniyle haram sayılan fiillerdir.
HARAMDAN TEMİZLENME
Haram yoldan bir şey elde eden veya kazanan kimse pişman olur tevbe etmek ve sorumluluktan kurtulmak isterse üç şey yapması gerekecektir.
1. Pişmanlık duygusu ile Allah’a yalvararak bağışlanmasını dilemek:
Haram işleyen kimse, Allah’a karşı suç işlemiş, O’nun emrini tutmamış, yasaklarını çiğnemiştir. Allah Teala’nın tevbeyi kabul buyurduğunu, pişman olup af dileyenleri bağışladığını ifade eden sayısız âyet ve hadisler vardır. Öyle ise, bunun telafi yolu, o kimsenin samimi bir pişmanlık içinde Tevvâb, Rahîm, Rahmân, Gafûr, Settâr .... olan Allah’a yalvarmak, boyun eğip bağışlanmayı dilemektir.
2. Haram olan malı mülkünden çıkarmak:
Haram işlerken aynı zamanda kul hakkına da tecavüz etmiş, hırsızlık, gasp, aldatma, hile, faizcilik, kumar gibi bir yolla mal ele geçirmiş ise, bu malı mülkünden çıkarıp ayırması, ve uzaklaştırması gerecektir.
Haram mal belli ve muayyen bir şey ise onu ayırmak kolaydır. Mesela; bir hayvan veya bir eşyayı gasp eden ve onu tüketmemiş olan kimse, onu kolayca malvarlığından ayırır ve sahibine verir.
3. Durum böyle değilse şu ihtimallere göre hareket eder:
* Haram mal helal ile karışmış ama miktarı belli ise, o miktar ayrılır ve sahibine verilir.
* Haram malın miktarı belli değilse, bu takdirde zann-ı galibe göre, yani kuvvetli kanaate göre hareket eder
* Haram ile karışan malın her biri ayrı cinsten ise, karşılıklı rıza ve helalleşme esastır.
HARAM OLAN MALI VERME
Haram malın sahibi hayatta ise kendisine, ölmüş ise varislerine verilir; kaybolmuş ise belli bir süre onun adına muhafaza edilerek bekletilir. Haram malın sahibi belli olmakla beraber bulunması mümkün değil, varisleri de bilinmiyorsa bu takdirde o mal fukaraya verilir.
DİKKAT!
Bazı âlimler haramın mülk veya temiz bir mal olmadığını göz önüne alarak “Haramı kendimiz nasıl yemiyorsak fakirlere de yediremeyiz” anlayışına göre fukaraya da sadaka olarak verilemeyeceği görüşündedirler.
Bazı âlimler ise, böyle bir malın ancak kazanan için haram olacağını, fakir için haram olmayıp helal olacağını ifade ederek fakire verilebileceği görüşündedirler.
Malın belli bir sahibi yoksa mesela; devlet hazinesi veya amme malından, haksız bir şekilde alınmış, zimmete geçirilmiş ise, helalleşmek için bu malın amme menfaatlerine, yani bütün Müslümanların faydalandıkları hizmet ve hayırlara sarfı gerekmektedir. Mescit, yol, köprü vb. yerleri örnek olarak zikredebiliriz.
NOT: Müslüman kişi haram olan malı fakir veya herhangi bir yere verirken sevap kazanma maksadıyla vermemesi gerekir. Çünkü haramdan sevap elde edilmez, bu bir nevi günahtan arınmadır
HARAMIN DERECELERİ
Dürüst (Adil) Müminlerin Sakındığı Haramlar:
Bunlar fıkıh ve fetva kitaplarında haram olduğu kaydedilen şeyler ve davranışlardır. Bunlardan sakınanlara “adl” yani adalete riayet edenler, sakınmayanlara “fâsık”, günahkar, “âsî” denir. Bu günahların çeşidine göre cezalarının bir kısmı dünyada, genel olarak da âhirette verilecektir.
DİKKAT! Bu haramlardan her mükellef kişinin korunması gerekir. Ancak zarûret veya mecburiyet hallerinde bu haramlar mükelleften derece derece düşer. Mesela açlıktan ölmek üzere olan kişiye haram olan domuz eti mubah hale dönüşür.
Salihlerin Sakındığı Davranışlar:
Bunlar, müftülerin kaideye ve zahire bakarak ruhsat verdikleri, caizdir, helaldir dedikleri halde haram olma ihtimali ve şüphesi bulunduğu için iyi (sâlih) kulların sakındığı şeylerdir.
Böyle şüpheli durumlarda takip edilecek husus şöyle olmalı:
Şüphe kuvvetli, haram ihtimali galip ise onu haram kabul edip yaklaşmamalı
Helal ihtimali galip ise onu helal saymak gerekir. Zayıf bir ihtimal ve şüphe yüzünden çekinmek insanı vesveseye götürür.
Kaçınmak, uzak durmak gerekli olmamakla beraber müstahap ve iyi olan şüpheli durumlar vardır ki, Hz. Peygamber’in (s.a.v.):
“Sana şüpheli geleni bırak, şüpheli gelmeyeni al” buyruğu buna işaret etmektedir. Ancak burada kaçınmak müstahab olduğuna göre işlemek ve kaçınmamak haram değil tenzîhen mekruh olur.
Müttakilerin kaçındığı davranışlar
Bunlar da aslında caiz olmakla birlikte içinde az da olsa haramlık şüphesi taşıyan şeylerdir. Takva sahibi olan kullar, ihtiyata riayet olsun, nefis haram konusunda gevşeklik göstermesin diye bazı şeyleri yemek içmekten ve bazı davranışlardan kaçınmışlardır.
Hz. Peygamber (s.a.v):
“Mahzurlu olana düşmek korkusuyla mahzursuz olanı da terk etmedikçe kul, muttakiler derecesine ulaşamaz” buyurmuştur.
Sıddıkların kaçındığı davranışlar
Ortada hiçbir şüphe, harama düşme korkusu ve ihtimali bulunmadığı halde yalnız haram ve mekruhlardan değil, nefislerine ait mubah olan zevk ve isteklerden de sıyrılmış kulların davranışlarıdır. Bu tür kişilerin yaşamalarının tek mana ve sebebi O’na kulluk edebilmektir.
Meşhur sofilerden biri dağ başında biraz ot yiyip su içtikten sonra “Eğer bir gün helal ve temiz bir şey yedim içtimse o gün işte bu gündür” demiştir.
HELAL VE HARAM KONUSUNDA GENEL KAİDELER
1. Yasaklanmamış her şey mubah ve helaldir [3]
Evrende yaratılmış ne varsa hepsi insanın emrine bir nimet olarak sunulmuştur.[4] Yüce Allah’ın, bunları bir nimet olarak insanlığa sunduğunu bildirmesi bunları kullanmak, tüketmek vb. bir yolla bunlardan yararlanmanın belirtilen ölçüler dâhilinde helal olmasını gerektirir. “Eşyada asıl olan ibahadır” kaidesine göre her hangi bir faydayı yasaklayan sahih nass bulunmaz veya bulunur da delaleti kat’i olmazsa ona haram hükmü de konulamaz.
Cenâb-ı Hakk: “Yerde olanların hepsini sizin için yaratan O’dur.” Buyurmuştur
Hz. Peygamber (s.a.v.):" Helal, Allah’ın kitabında helal kıldığı, haram da Allah’ın kitabında haram kıldığıdır; hakkında bir şey söylemedikleri ise sizin için affedip serbest bıraktıklarıdır”[5]
Yine Hz.Peygamber(s.a.v.): “Allah bazı şeyleri farz kılmıştır; bunları kaçırmayın, bazı sınırlar koymuştur, bunları da aşmayın, bazı şeyleri haram kılmıştır, bunları işlemeyin, unutmaktan değil, size olan rahmetinden dolayı bazı şeyler hakkında da bir şey buyurmamıştır; bunları da soruşturmayın” [6] buyurmuştur.
Bu âyet ve hadisler her şeyin insanlar için yaratılmış, onların istifadelerine sunulmuş olduğunu, haram ve yasak olan şeylerin istisnai olduğunu ve bunların da hikmetleri veya özel bir sebebinin olduğunu ifade etmektedir.
2. Helal ve haram kılan yalnız Allah’tır
Sıfat ve mevkileri ne olursa olsun hiçbir kulun haram ve helal kılma yetkisi yoktur. Bu yetki yalnızca Allah’a aittir. Peygamberlerin bu konulardaki ifadeleri Allah’ın iradesini ve hükmünü kullarına bildirmek ve açıklamaktan ibarettir. Yüce Allah, dolaylı olarak bu yetkinin kullanımına kalkışmayı “rablık” iddiasında bulunma olarak nitelemiş ve peygamberimiz de öyle açıklamıştır.[7]
Aynı şekilde Allah Teala, dayanaksız olarak olur-olmaz şekilde şu helaldir bu haramdır şeklindeki sözleri “Allah’a iftira, yalan uydurma” olarak nitelemiştir.
Cenâb-ı Hakk: Dilinizi yalana alışmış olduğu için her şeye:
“şu haram, bu helaldir demeyin, zira Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz.”[8] buyurmaktadır.
Bunun için önceki âlimler, hakkında kesin nass (âyet ve hadis) bulunmayan şeyler için “haram” demekten kaçınır “mekruh yani sevimsiz, hoş değil” gibi ifadeler kullanmayı tercih ederlerdi
3. Haramlara riayet önce gelir
Haramlar arınmayı amaçlar, Bu itibarla öncelik olarak öne alınması gereken şey arınmayı sağlayıcı olan haramlardan kaçınmaktır. Eve oturmadan önce temizlik yapılır. Mümkün olduğunca yasaklardan kaçınmak, elden geldiğince emirlere sarılmak işin temelidir. Dinin bizden istediği biraz da takvadır.
Haramlar sınırlı helaller ise sınırsızdır ve harama ihtiyaç duyurmayacak kadar çoktur. Getirilen hudutlar özgürlüğü sınırlayıcı boyutta değildir. Zaten bir şeyin haram kılınması sonuç bakımından insanın kendi yararı içindir. İslam dini, insanların ruh ve bedenleri için faydalı olan ve ihtiyaç duydukları hiçbir şeyi haram kılmamıştır
İslam’ın haram kıldıkları maddeler:
* Ya sırf zararından dolayıdır.
* Yahut (alkollü içkiler gibi) zararı faydasından fazla olduğundan dolayıdır.
* Ya da sırf kulunu imtihan içindir.
Aslında Cenâb-ı Hakk, insanoğlunun harama ilgi duymaması için haram kıldığı yiyecek, içecek, giyecek ve kullanacak şeylerin emsalinden hatta ondan daha güzel ve nezih tercih edeceği maddeler yaratmıştır.
5. Harama götüren her şey haramdır
Kötü ve zararlı bir şeyi önlemenin en mâkul ve kesin yolu, sebepleri ortadan kaldırmak, vasıtaları yok etmektir.
Meselâ İslam zinayı haram kılmıştır. Maksat zina suçunun meydana gelmesi ve suçlunun haram işlediği için ceza görmesi değil, suçun işlenmemesidir. Bunun için de yalnız ceza kâfi değil suça iten sebeplere inmek gerekir.
Bundan dolayı İslam’da bir yandan evlenme kolay, boşanma mümkün kılınmıştır.
Diğer yandan aşırı açıklık, baş başa bulunma, müstehcenlik, tahrik edici resim ve müzik, gereksiz beraberlik yasaklanmış ve haram kılınmıştır.
6. Haram konusunda hile de haramdır
Bir yolunu bularak, kitabına uydurarak veya ismini değiştirerek haramı işlemek, sorumluluğu kaldırmaz. Aksine bu yollar ve çareler de haramdır.
Hz. Peygamber (s.a.v.):
“Ümmetimden bir gurup başka bir isim koyarak şarabı helal sayacaktır”[9] buyurarak buna işaret etmiştir. Nitekim alkolsüz bira buna bir örnektir. Müstehcen gösteri ve hareketlere sanat, faize, “sermaye kârı” demek bunları helal kılmaz.
7. İyi niyetli olmak haram hükmünü ortadan kaldırmaz.
Güzel amaçlar için haram yollar kullanılamaz. Mesela, fakirlere vermek için zenginlerin malını yağmalamak doğru değildir.
İslam’da niyetin önemi elbette önemlidir ve ibadetlerin makbul olması niyete bağlıdır. Bir insanın helal yoldan rızık kazanma niyetiyle çalışması, harama karşı nefsi dizginlemek maksadıyla eşi ile birleşmesi, sırf bu niyetleri sayesinde yapmış olduğu bu işler ibadet sayılmaktadır
Bütün bunların yanında İslam’ın bir prensibi daha vardır o da,“Vasıtalar da gaye gibi meşru olacaktır.”
Maksada ulaşmak adına her vasıtayı caiz görmek İslam’a uygun değildir. İyi niyetle güzel bir netice elde etmek için haram işlenmez. Meselâ, bir hayır kurumu yapmak için kumar oynanmaz, hırsızlık yapılmaz, faizcilik yapılmaz
8. Haram şüphesinden kaçınmak gerekir
İslam’ın haram ve helal kıldığı şeyler açık ve ortada olmakla beraber haram ile helal arasında bir de şüpheli saha vardır. Takva sahibi kişinin böyle şüpheli konulardan uzak durması ve ihtiyata riayet etmesi gerekir.
Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.):
“Helal apaçık belli, haram da apaçık bellidir. Bunların arasında, halktan bir çoğunun, helal mi, haram mı olduğunu bilmediği şüpheli şeyler vardır. Dinini ve namusunu korumak için bunları yapmayan selamettedir. Bunlardan bazısını yapan kimse ise haram işlemeye çok yaklaşmış olur. Nitekim korunun etrafında (hayvanlarını ) otlatan kimse de koruya dalma tehlikesi ile burun burana gelmiş olur. Dikkat ederseniz her hükümdarın bir korusu vardır; Allah’ın korusu da haram kıldığı şeylerdir.” [10]
9. Zaruretler haramı mubah kılar
Haram dairesini oldukça dar tutan İslam, hayatın beklenmeyen sıkıntıları, zorlukları, mecburiyetleri karşısında bu haram çerçevesinin de zorlanabileceğini bildirmiştir.
Kullarına daima kolaylık gösteren Cenâb-ı Hakk, başı derde giren ve başka çare bulamayan Müslüman’a, ölçüyü kaçırmamak üzere haramı yeme ve işleme ruhsatı vermiştir.
Nitekim Cenâb-ı Hakk, boğazlanmadan ölmüş hayvan, kan, domuz gibi haram yiyecekleri zikrettikçe dört sûrede tekrarlanan “.... istek göstermeksizin ve ölçüyü kaçırmaksızın başı darda kalan kimse üzerine günah yoktur; şüphesiz Allah çok bağışlayıcı ve rahmet sahibidir”[11] buyurarak bu prensibi koymuştur.
10. Haram İslam ülkesi dışında da haramdır
İslam Ülkesi Neresidir ?
İdare ve hakimiyetin Müslümanların elinde olduğu ülkeye İslam Ülkesi yani “Darül-İslâm” denir.
Daha önce İslam Ülkesi olamamış devamlı Müslüman olmayan milletlerin hakimiyeti altında olan ülkeye “Darül-Harp” ülkesi denir.
Kafirlerin elinde olan (eski İslam ) ülkeleri şüphesiz “İslam Ülkesi” dir. “İlletin bir parçası kaldıkça ona dayalı olan hüküm de kalır” kaidesine göre kâfir idarecilerin idaresi altında bulunan memleketlerde Cuma ve Bayram namazlarını kılmak caizdir. Böyle bir ülkeye “Darül-Harp” denilemez
DİKKAT ! Bir ülkenin İslam Ülkesi olmadığına, harp ve küfür ülkesi özelliğini taşıdığına kesin olarak hükmedilirse orada yaşayan Müslümanların iman, ibadet ve ahlakî hayatlarında, haram–helal açısından bir değişiklik olamaz.
Ancak muamelat konusunda İmam-ı Âzam’a göre kâfirin malı dokunulmaz (masum) olmadığından faizli alış-veriş caizdir. Onlara göre bu bir akit değil mubah olan bir mala el koymaktır.
Diğer bütün mezheplerde “Darül harp” de olsa faiz geçerlidir bu tür faizli muamele caiz değildir.
Türkiye’de yaşayan Müslüman’ların faiz yemeleri asla caiz değildir. Çünkü bu ülkeye küfür ülkesi denmez.
Müslümanlar Almanya ve benzeri ülkelerde de faiz yiyemezler. Çünkü Alman bankalarında Müslümanların az da olsa parası vardır ve bu faizde Müslümanların da hissesi olmuş olur. Dolayısıyla faiz Müslümanlar arasında cereyan etmiş olur.
Kafirlerin istilası altında bulunan İslam ülkelerindeki Müslümanların yapacağı şey bu ülkeleri “Darül harp” sayıp faiz yemek değil, yeniden Müslümanların hakimiyetini sağlamak için gayret göstermektir.
[1] İslam’da İnanç, İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopetisi, (İFAV, Heyet)
[2] Buhârî, Nikâh
[3] Günlük hayatımızda Helallar ve Haramlar, Prof. Dr. Hayrettin Karaman,
İslam Ansiklopetisi, (İSAM, Heyet).
İslam İlmihali, Marmara İlahiyat Vakfı (heyet)
[4] Bakara2/29 el-Câsiye 45/13 Lokman 31/20
[5] Tirmizî-Buhârî
[6] Darukutnî rivayet etmiştir
[7] Et-Tevbe9/31
[8] en-Nahl,116
[9] Buhârî-Ebû Davûd
[10] Buhari- Müslim- Tirmizi
[11] el-Bakara /173