• slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
Duyurular

SAYIN ÜYELERİMİZ ve DOĞANBEYLİ HEMŞEHRİLERİMİZ DERNEĞİMİZE KATKILARINIZI BEKLİYORUZ.


DERNEĞİMİZ VE SİTEMİZLE İLGİLİ DUYGU VE DÜŞÜNCELERİNİZİ ZİYARETÇİ SAYFASINA YAZABİLİRSİNİZ.


SEYİT ALİ TÜZ HOCAMIZ PAZAR GÜNLERİ  İKİNDİ NAMAZINDAN SONRA  DERNEK BİNAMIZDA HADİS DERSLERİ YAPMAKTADIR. HEMŞEHRİLERİMİZE DUYRULUR


İstanbul Hava Durumu
Anket
Döviz Bilgieri
Merkez Bankası Döviz Kuru
  ALIŞ   SATIŞ
USD 0   0
EURO 0   0
       
Özlü Sözler
Baskalarının bahtiyarlığına imrenme. Çok kimseler var ki, senin hayatına gıpta ediyorlar." hz.mevlana.
HELAL VE HARAMLAR

 

II

HARAM VE MAHİYETİ

 

Haram:

Cenâb-ı Hakk tarafından yapılması yasaklanan fiillere denir. Ya­sak­lama iki türlü yapılır:

a. Eğer yasaklama açık ve kesin bir üslupla veya kesin bir delille ya­pıl­mış ise adına haram denir.

b. Eğer yasaklama daha esnek ve yumuşak bir üslup veya daha za­yıf bir de­lille ya­pılmış ise adına mekruh denir.

Bazı âlimler bir fiilin haram hükmünü alabilmesi için hem Kur’an âyetleri, mütevâtir ve meşhur sünnet gibi sübûtu kesin bir deli­lin, hem de bu delilin açık ifadesinin bulunmasını şart koşarlar.

Bu sebeple âhad hadislerle sabit olan veya dolaylı bir şekilde ifade edilen yasaklara “tahrimen mekruh” demişlerdir.

Tahrimen mekruh, vacibin karşıtıdır: Erkeklerin ipek giymesi, al­tın yüzük takma­ları gibi. Tenzîhen Mekruh, mendûbun karşıtıdır.

Hanefîler genelde zannî delille sabit olan yasaklara “mekruh” de­mekle ye­tinmiş­lerdir.

* Bazı âlimler ise itikadî bakımından olmasa bile (çünkü itikadî ko­nulardaki hü­küm, mutlaka âyet ve mütevatir hadislerden veya sahih hadislerden çı­kar) amelî bakımından zannî delilleri yeterli gördüğün­den âhad hadislerle sabit olan yasak­ları da haram olarak adlandırmışlar­dır. [1]

 

HARAMIN ÇEŞİTLERİ

A. Bizzat Haram

Allah ve Rasülü’nün geçici bir sebep olmaksızın baştan itibaren ve temel­den ha­ram kıldığı fiildir.

Doğrudan haramlar genel olarak korunması zarûri olan beş şeyi ze­deleyen ve on­lara zarar veren fiil ve hareketlerdir.

İslam Dininin genel amacı beş temel esası korumaktır.

Bunlar:

  • Canı  korumak için  : Öldürme yasağı konulmuştur

  • Malı  korumak için  : Hırsızlık yasağı konulmuştur

  • Aklı   korumak için  : İçki ve uyuşturucu yasağı konulmuştur

  • Nesli  korumak için : Zina yasağı konulmuştur

  •  Dini korumak için: İslamî esasları temelden bozan davranışlar yasaklanmıştır.

Bunun için İslam’da:

*    Can hürriyeti,

*   Mal hürriyeti,

*    Akıl (fikir-irade) hürriyeti,

*    Ne­sil (aile kurma) hürriyeti,

*    Din(inanç) hürriyeti esastır.

Ki­şinin bu vazge­çilmez hakla­rını korumak için devlet  her türlü tedbiri almak mecburiyetin­dedir.

B. Dolaylı Haram

Aslında meşru ve serbest olduğu halde, haram kılınmasını ge­rekli kılan ge­çici veya vasıta olan bir durum nedeniyle haram sayılan fiiller­dir.

  • Bayram gününde oruç tutmak gibi.

  • Cuma namazı esnasında mükellef kimsenin alış-veriş yap­ması gibi

  • Bir kadının avret yerine bakmak gibi ki, bu zina fiiline götü­ren bir yol­dur.

  • Başkasının dünür olduğu bir kızla evlenmek gibi ki, Hz. Pey­gam­ber(s.a.v.): “Siz­den biriniz din kardeşinin dünürlüğü üzerine dünür­lük gön­dermesin, An­cak, dünür gönderen ondan vazgeçer veya kendi­sine izin ve­rirse bu durum müstesna­dır”[2]

HARAMDAN TEMİZLENME

Haram yoldan bir şey elde eden veya kazanan kimse pişman olur tevbe et­mek ve sorumluluktan kurtulmak isterse üç şey yapması gereke­cek­tir.

1. Pişmanlık duygusu ile Allah’a yalvararak bağışlanmasını di­lemek:

Haram işleyen kimse, Allah’a karşı suç işlemiş, O’nun emrini tut­mamış, ya­sakla­rını çiğnemiştir. Allah Teala’nın tevbeyi kabul buyurdu­ğunu, piş­man olup af dile­yenleri bağışladığını ifade eden sayı­sız âyet ve hadisler var­dır. Öyle ise, bunun te­lafi yolu, o kimsenin sa­mimi bir piş­manlık içinde Tevvâb, Rahîm, Rahmân, Ga­fûr, Settâr .... olan Allah’a yalvarmak, boyun eğip bağışlanmayı dilemektir.

2. Haram olan malı mülkünden çıkarmak:

Haram işlerken aynı zamanda kul hakkına da tecavüz etmiş, hır­sız­lık, gasp, al­datma, hile, faizcilik, kumar gibi bir yolla mal ele geçir­miş ise, bu malı mülkün­den çıkarıp ayırması, ve uzaklaştırması gere­cektir.

Haram mal belli ve muayyen bir şey ise onu ayırmak kolaydır. Me­sela; bir hay­van veya bir eşyayı gasp eden ve onu tüketmemiş olan kimse, onu ko­layca malvarlı­ğından ayırır ve sahibine verir.

3. Durum böyle değilse şu ihtimallere göre hareket eder:

* Haram mal helal ile karışmış ama miktarı belli ise, o miktar ay­rı­lır ve sahi­bine verilir.

* Haram malın miktarı belli değilse, bu takdirde zann-ı galibe göre, yani kuv­vetli kanaate göre hareket eder

* Haram ile karışan malın her biri ayrı cinsten ise, karşılıklı rıza ve helal­leşme esastır.

 

HARAM OLAN MALI VERME

Haram malın sahibi hayatta ise kendisine, ölmüş ise varislerine veri­lir; kay­bol­muş ise belli bir süre onun adına muhafaza edilerek bek­leti­lir. Haram malın sahibi belli olmakla beraber bulunması müm­kün değil, va­risleri de bilinmiyorsa bu takdirde o mal fukaraya verilir.

DİKKAT!

Bazı âlimler haramın mülk veya temiz bir mal olmadığını göz önüne alarak “Ha­ramı kendimiz nasıl yemiyorsak fakirlere de yedireme­yiz” anlayışına göre fuka­raya da sadaka olarak verilemeyeceği gö­rüşündedirler.

Bazı âlimler ise, böyle bir malın ancak kazanan için haram olaca­ğını, fakir için haram olmayıp helal olacağını ifade ederek fakire verile­bile­ceği görü­şündedir­ler.

Malın belli bir sahibi yoksa mesela; devlet hazinesi veya amme ma­lından, hak­sız bir şekilde alınmış, zimmete geçirilmiş ise, helalleş­mek için bu malın amme men­faatlerine, yani bütün Müslümanların fay­dalandıkları hizmet ve hayırlara sarfı ge­rekmektedir. Mescit, yol, köprü vb. yerleri örnek olarak zikredebiliriz.

NOT: Müslüman kişi haram olan malı fakir veya herhangi bir yere verir­ken sevap ka­zanma maksadıyla vermemesi gerekir. Çünkü haram­dan sevap elde edilmez,  bu bir nevi günahtan arınmadır

HARAMIN DERECELERİ

Dürüst (Adil) Müminlerin Sakındığı Haram­lar:

Bunlar fıkıh ve fetva kitaplarında haram olduğu kaydedilen şey­ler ve dav­ra­nışlar­dır. Bunlardan sakınanlara “adl” yani adalete riayet edenler, sa­kınmayan­lara “fâsık”, günahkar, “âsî” denir. Bu günahların çe­şidine göre cezalarının bir kısmı dünyada, genel olarak da âhirette verilecektir.

DİKKAT! Bu haramlardan her mükellef kişinin korunması gerekir. Ancak zarû­ret veya mec­buriyet hallerinde bu haramlar mükelleften derece derece  düşer. Mesela aç­lıktan ölmek üzere olan kişiye haram olan do­muz eti mubah hale dönüşür.

Salihlerin Sakındığı Davranışlar:

Bunlar, müftülerin kaideye ve zahire bakarak ruhsat verdikleri, caiz­dir, he­lal­dir dedikleri halde haram olma ihtimali ve şüphesi bulun­duğu için iyi (sâlih) kulların sakındığı şeylerdir.

Böyle şüpheli durumlarda takip edilecek husus şöyle olmalı:

Şüphe kuvvetli,  haram ihtimali galip ise onu haram kabul edip yak­laşma­malı

Helal ihtimali galip ise onu helal saymak gerekir. Zayıf bir ihti­mal ve şüphe yü­zünden çekinmek insanı vesveseye götürür.

Kaçınmak, uzak durmak gerekli olmamakla beraber müstahap ve iyi olan şüp­heli durumlar vardır ki, Hz. Peygamber’in (s.a.v.):

 “Sana şüpheli geleni bırak, şüpheli gelmeyeni al”  buyruğu buna işaret etmektedir. Ancak burada ka­çınmak müstahab olduğuna göre işlemek ve kaçınma­mak haram değil  tenzîhen mek­ruh olur.

Müttakilerin kaçındığı davranışlar

Bunlar da aslında caiz olmakla birlikte içinde az da olsa haram­lık şüphesi taşı­yan şeylerdir. Takva sahibi olan kullar, ihtiyata riayet olsun, ne­fis ha­ram ko­nusunda gevşeklik göstermesin diye bazı şeyleri ye­mek içmekten ve bazı davra­nışlardan kaçınmışlardır.

Hz. Peygamber (s.a.v):

“Mahzurlu olana düşmek korkusuyla mahzur­suz olanı da terk etmedikçe kul, muttakiler derecesine ulaşamaz” bu­yurmuştur.

Sıddıkların kaçındığı davranışlar

Ortada hiçbir şüphe, harama düşme korkusu ve ihtimali bulunma­dığı halde yal­nız haram ve mekruhlardan değil, nefislerine ait mubah olan  zevk ve istekler­den de sıyrılmış kulların davranışlarıdır. Bu tür kişilerin yaşa­malarının tek mana ve se­bebi O’na kulluk edebilmek­tir.

Meşhur sofilerden biri dağ başında biraz ot yiyip su içtikten sonra “Eğer bir gün helal ve temiz bir şey yedim içtimse o gün işte bu gün­dür” demiştir.

 

HELAL VE HARAM KONUSUNDA GENEL KAİDELER

1. Yasaklanmamış her şey mubah ve helaldir [3]

Evrende yaratılmış ne varsa hepsi insanın emrine bir nimet olarak sunulmuştur.[4] Yüce Allah’ın, bunları bir nimet olarak insanlığa sunduğunu bildirmesi bunları kullanmak, tüketmek vb. bir yolla bunlardan yararlanmanın belirtilen ölçüler dâhilinde helal olmasını gerektirir. “Eşyada asıl olan ibahadır” kaidesine göre her hangi bir faydayı ya­saklayan sa­hih nass bulunmaz veya bulunur da delaleti kat’i olmazsa ona haram hükmü de konulamaz.

Cenâb-ı Hakk: “Yerde olanların hepsini sizin için yaratan O’dur.” Buyur­muş­tur

Hz. Peygamber (s.a.v.):" Helal, Allah’ın kitabında helal kıldığı, ha­ram da Al­lah’ın ki­ta­bında haram kıldığıdır;  hakkında bir şey söyle­me­dikleri ise sizin için af­fedip ser­best bıraktıklarıdır”[5]

Yine Hz.Peygamber(s.a.v.): “Allah bazı şeyleri farz kılmıştır; bun­ları kaçırma­yın, bazı sınır­lar koymuştur, bunları da aşmayın, bazı şeyleri haram kılmış­tır, bun­ları işle­meyin,  unutmaktan değil, size olan rahmetinden dolayı bazı şeyler hak­kında da bir şey buyurmamıştır; bunları da soruşturmayın” [6] buyur­muştur.

Bu âyet ve hadisler her şeyin insanlar için yaratılmış, onların isti­fa­delerine su­nulmuş olduğunu, haram ve yasak olan şeylerin istisnai ol­duğunu ve bunların da hikmetleri veya özel bir sebebinin olduğunu ifade etmektedir.

2. Helal ve haram kılan yalnız Allah’tır

Sıfat ve mevkileri ne olursa olsun hiçbir kulun haram ve helal kılma yetkisi yok­tur. Bu yetki yalnızca Allah’a aittir. Peygamberlerin bu konulardaki ifa­deleri Al­lah’ın iradesini ve hükmünü kullarına bildir­mek ve açıklamaktan ibarettir. Yüce Allah, dolaylı olarak bu yetkinin kullanımına kalkışmayı “rablık” iddiasında bulunma olarak nitelemiş ve peygamberimiz de öyle açıklamıştır.[7]

Aynı şekilde Allah Teala, dayanaksız olarak olur-olmaz şekilde şu helaldir bu haramdır şeklindeki sözleri “Allah’a iftira, yalan uydurma” olarak nitelemiştir.

Cenâb-ı Hakk: Dilinizi yalana alışmış olduğu için her şeye:

“şu ha­ram, bu he­lal­dir  demeyin, zira Allah’a karşı yalan uydur­muş olursu­nuz.”[8] buyur­maktadır.

Bunun için önceki âlimler, hakkında kesin nass (âyet ve hadis) bu­lun­mayan şey­ler için “haram” demekten kaçınır “mekruh yani sevim­siz, hoş değil” gibi ifade­ler kul­lanmayı tercih ederlerdi

3. Haramlara riayet önce gelir

Haramlar arınmayı amaçlar, Bu itibarla öncelik olarak öne alınması gereken şey arınmayı sağlayıcı olan haramlardan kaçınmaktır. Eve oturmadan önce temizlik yapılır. Mümkün olduğunca yasaklardan kaçınmak, elden geldiğince emirlere sarılmak işin temelidir. Dinin bizden istediği biraz da takvadır.

Haramlar sınırlı helaller ise sınırsızdır ve harama ihtiyaç duyurmayacak kadar çoktur. Getirilen hudutlar özgürlüğü sınırlayıcı boyutta değildir. Zaten bir şeyin haram kılınması sonuç bakımından insanın kendi yararı içindir. İslam dini, insanların ruh ve bedenleri için faydalı olan ve ihtiyaç duydukları hiçbir şeyi haram kılmamıştır

İslam’ın haram kıldıkları maddeler:

*  Ya sırf zararından dolayıdır.

*  Yahut (alkollü içkiler gibi) zararı faydasından fazla olduğun­dan dolayıdır.

*  Ya da sırf kulunu imtihan içindir.

Aslında Cenâb-ı Hakk, insanoğlunun harama ilgi duymaması için haram kıl­dığı yiyecek, içecek, giyecek ve kullanacak şeylerin emsalin­den  hatta ondan daha gü­zel ve nezih tercih edeceği maddeler yaratmış­tır.

5. Harama götüren her şey haramdır

Kötü ve zararlı bir şeyi önlemenin en mâkul ve kesin yolu, sebep­leri orta­dan kal­dırmak, vasıtaları yok etmektir.

Meselâ İslam zinayı haram kılmıştır. Maksat zina suçunun mey­dana gel­mesi ve suçlunun haram işlediği için ceza görmesi değil, suçun iş­lenmeme­sidir. Bunun için de yalnız ceza kâfi değil suça iten sebep­lere inmek gere­kir.

Bundan dolayı İslam’da bir yandan evlenme kolay, boşanma müm­kün kı­lın­mış­tır.

Diğer yandan aşırı açıklık, baş başa bulunma, müstehcenlik, tah­rik edici re­sim ve müzik, gereksiz beraberlik yasaklanmış ve haram kılınmıştır.

6. Haram konusunda hile de haramdır

Bir yolunu bularak, kitabına uydurarak veya ismini değiştirerek ha­ramı iş­le­mek, sorumluluğu kaldırmaz. Aksine bu yollar ve çareler de haramdır.

Hz. Peygamber (s.a.v.):

“Ümmetimden bir gurup başka bir isim ko­yarak şa­rabı he­lal sa­yacaktır”[9] buyurarak buna işaret etmiştir. Nitekim alkolsüz bira  buna bir örnektir. Müsteh­cen gösteri ve hareket­lere sanat,  faize, “sermaye kârı” de­mek bunları helal kılmaz.

7.  İyi niyetli olmak haram hükmünü ortadan kaldırmaz.

Güzel amaçlar için haram yollar kullanılamaz. Mesela, fakirlere vermek için zenginlerin malını yağmalamak doğru değildir.

İslam’da niyetin önemi elbette önemlidir ve ibadetlerin makbul ol­ması niyete bağlı­dır. Bir insanın helal yoldan rızık kazanma niyetiyle çalışması, ha­rama karşı nefsi diz­ginlemek maksadıyla eşi ile birleşmesi, sırf  bu ni­yetleri sayesinde yapmış olduğu bu işler ibadet sayılmaktadır

Bütün bunların yanında İslam’ın bir prensibi daha vardır o da,“Vasıtalar da gaye gibi meşru olacaktır.”

Maksada ulaşmak adına her vasıtayı caiz görmek İslam’a uygun de­ğildir. İyi niyetle güzel bir netice elde etmek için haram işlenmez. Me­selâ, bir hayır ku­rumu yapmak için kumar oynanmaz, hırsızlık yapılmaz, faizcilik yapılmaz

8.  Haram şüphesinden kaçınmak gerekir

İslam’ın haram ve helal kıldığı şeyler açık ve ortada olmakla bera­ber haram ile helal arasında bir de şüpheli saha vardır. Takva sa­hibi ki­şinin böyle   şüpheli ko­nulardan  uzak durması ve ihtiyata riayet et­mesi gerekir.

Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.):

“Helal apaçık belli, haram da apa­çık bellidir. Bunla­rın arasında, halktan bir çoğunun, helal mi, ha­ram mı olduğunu bilme­diği şüp­heli şeyler vardır. Dinini ve namusunu korumak için bunları yapma­yan se­lamet­tedir.  Bunlardan bazısını ya­pan kimse ise haram işlemeye çok yaklaşmış olur. Ni­tekim korunun etrafında (hayvanlarını ) otlatan kimse de koruya dalma tehlikesi ile burun burana gelmiş olur. Dikkat ederse­niz her hükümdarın bir korusu vardır; Al­lah’ın korusu da haram kıldığı şeylerdir.” [10]

9.  Zaruretler haramı mubah kılar

Haram dairesini oldukça dar tutan İslam, hayatın beklenmeyen sıkın­tıları, zor­lukları, mecburiyetleri karşısında bu haram çerçevesinin de zorlanabile­ceğini bil­dirmiştir.

Kullarına daima kolaylık gösteren Cenâb-ı Hakk, başı derde gi­ren ve başka çare bulamayan Müslüman’a, ölçüyü kaçırmamak üzere haramı yeme ve işleme ruhsatı vermiştir.

Nitekim Cenâb-ı Hakk, boğazlanmadan ölmüş hayvan, kan, do­muz gibi ha­ram yiyecekleri zikrettikçe dört sûrede tekrarlanan “.... istek göstermeksizin ve ölçüyü kaçırmaksızın başı darda kalan kimse üzerine günah yoktur; şüp­hesiz Allah çok bağışlayıcı ve rahmet sahibi­dir”[11] buyurarak bu prensibi koy­muştur.

10. Haram İslam ülkesi dışında da haramdır

İslam Ülkesi Neresidir ?

İdare ve hakimiyetin Müslümanların elinde olduğu ülkeye İs­lam Ül­kesi yani “Darül-İslâm” de­nir.

Daha önce İslam Ülkesi olamamış devamlı Müslüman olmayan milletlerin ha­kimiyeti altında olan  ülkeye  “Darül-Harp” ülkesi denir.

Kafirlerin elinde olan (eski İslam ) ülkeleri şüphesiz “İslam Ül­kesi” dir. “İlle­tin bir parçası kaldıkça ona dayalı olan hüküm de kalır” kai­desine göre kâfir idarecile­rin idaresi altında bulunan memleketlerde Cuma ve Bayram na­mazlarını kılmak caiz­dir. Böyle bir ülkeye “Darül-Harp” denilemez

 

DİKKAT !   Bir ülkenin İslam Ülkesi olmadığına, harp ve küfür ülkesi özelli­ğini taşıdı­ğına ke­sin olarak hükmedilirse orada yaşayan Müslümanların iman, ibadet ve ahlakî ha­yatlarında, haram–helal açısından bir değişik­lik olamaz.

Ancak  muamelat konusunda İmam-ı Âzam’a göre kâfirin malı dokunulmaz (ma­sum) olmadığından faizli alış-veriş caizdir. Onlara göre bu bir akit değil mubah olan bir mala el koymaktır.

Diğer bütün mezheplerde “Darül harp” de olsa faiz  geçerlidir  bu tür faizli mua­mele caiz değildir.

Türkiye’de yaşayan  Müslüman’ların faiz yemeleri asla caiz değil­dir. Çünkü bu ül­keye küfür ülkesi denmez.

Müslümanlar Almanya ve benzeri ülkelerde de faiz yiyemezler. Çünkü Al­man ban­kalarında Müslümanların az da olsa parası vardır ve bu faizde Müslümanların da hissesi olmuş olur. Dolayısıyla faiz Müs­lümanlar ara­sında cereyan etmiş olur.

Kafirlerin istilası altında bulunan İslam ülkelerindeki Müslü­manların yapa­cağı şey bu ülkeleri “Darül harp” sayıp faiz ye­mek değil, yeniden Müslümanların hakimiye­tini sağlamak için gayret gös­termektir.

 

 


[1] İslam’da İnanç, İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopetisi, (İFAV, Heyet)

[2]  Buhârî, Nikâh

[3]  Günlük hayatımızda Helallar ve Haramlar, Prof. Dr. Hayrettin Karaman,

    İslam  Ansiklopetisi, (İSAM, Heyet).

İslam İlmihali, Marmara İlahiyat Vakfı (heyet)

[4]   Bakara2/29 el-Câsiye 45/13 Lokman 31/20

[5] Tirmizî-Buhârî

[6]  Darukutnî rivayet etmiştir

   [7] Et-Tevbe9/31

[8]  en-Nahl,116

[9]  Buhârî-Ebû Davûd

[10]  Buhari- Müslim- Tirmizi

[11]  el-Bakara /173

 



SEYİT ALİ TÜZ
Okunma Sayısı: 2358


3.144.77.71








YAZARIN DİĞER YAZILARI

Başkan'ın Mesajı
Aidat Borcu Sorgulama
Son Ziyaretçi Yorumları
mehmet karagözoğlu
1976-78 yıllarında ortaokulda türkçe öğretmenliği yaptım. eski dostlar ve öğrencilerim yazarsa sevinirim.Allaha emanet olun.selamlar.mail adresim karagoz562003@yahoo.com

zeynep çelen
iyi günler.Derneğinizin üniversiteli öğrencilere vermiş olduğu burs yardımından yararlanmaktayım .Burs için tüm ügelerinize ve tüm yardım severlere çok teşekkür ederim.Allah hepinizden razı olsun .


Tüm ziyaretçi yorumları için tıklayınız.
Günlük Gazeteler
© Copyright 2019  V4.0 Tüm Hakları Saklıdır. Hazır Dernek Sitesi | Hazır Köy Sitesi
Top